JellyPages.com

Salı, Kasım 20, 2007

Que va!/ Yok canım!..

Hiç en yakınınızdaki insanların bazen yaşam enerjinizi bir vampir gibi emip tükettiğini düşündüğünüz oldu mu? Aile bireyleriniz olabilir, arkadaşlarınızdan bazıları olabilir, hâttâ eşiniz, sevgiliniz bile olabilir kimi zaman bu vampir, peki bunu farkedip konu üzerinde hiç kafa yordunuz mu?..
Yoksa farkında olduğunuz halde, ''aman kırmayayım, üzmeyeyim'' vaziyetine tutunup hep kendinizden mi verdiniz? Diyelim ki öyle; pekâla bunun aslında fena halde ikiyüzlülük olduğunu ne vakit farkettiniz? İnsan kendisini tüketen, yoran, inciten, yerinde saydıran, engelleyen, üzen, kırıp döken ama tüm bunlara rağmen gene de sevdiği şahıslara acaba neyi kurtarmak adına katlanır? Tamam; aile bireyleri konusunda durum biraz farklı ve tartışmalıdır ama iş arkadaşlığa gelince işte orada bence ''zınkkk!'' diye durmalıdır. Durmalı ve düşünmelidir kişi; hakiki arkadaşlık nedir ve ne için vardır?..
Bundan sonrası naçizane bir tavsiye listesi olacaktır, dileyen dikkate alır ve üzerinde düşünür, dilemeyense okumaya dahî zahmet etmez, mevzu tamamen tercihe bağlıdır. Efendim; evvelâ yakınlık içinde olduğunuz şahısların kendilerine saygı seviyelerine bakacaksınız, bir insanın bedensel ve ruhsal varlığına saygı duyup duymadığını anlamak hiç te zor değildir aslında. Yakınınızdaki kişi gelecek için olumlu plânları olduğundan söz ediyor, sürekli yapmak istediklerini anlatıyor, hayâllerini sizinle paylaşıyor diyelim. Eğer bu şahıs berbat besleniyor, alkol ve sigara gibi kötü alışkanlıklarından vazgeçemiyor, bedenine hoyrat davranıyor, farkında olarak kötü yaşıyor ve fiziksel varlığına iyi bakmıyorsa çizin üzerini gitsin, zira gelecek için plânları olan, iyi işler başarmak ve hedeflerine gerçekten ulaşmak isteyen kişi kendi özvarlığına bilinçli bir şekilde zarar vermez, veremez. ''Gelecek'' diyerek hayâlini kurduğu o zaman boyutuna ancak ve ancak sağlıklı olursa ulaşabileceğini bilir ve buna göre yaşar. Varlığına ve onun tamlığına özen gösterir, saygı duyarak korur...




Durmadan herşeyden ve herkesten şikayet eden, olumsuz tavırları ve kavgayı bir iletişim biçimi olarak kullanan, başına gelen şeyler için arkadaşlarını, ailesini, öğretmenlerini, ülkesini, yönetim sistemlerini, sosyal düzenekleri, iş ortamındaki kişileri, kısacası hemen herkesi suçladığı halde kendisine asla toz kondurmayan, ''herşeyi en iyi ben bilirim, ben yaparım'' havalarında olan, kendisi herkese durmadan bok attığı halde eleştiriye tahammülsüz, etrafındaki herkesi güdülmesi icap eden koyun olarak gören ve bu doğrultuda davranan, küçümseyen, hor gören, tepeden bakan, sorumluluk alırken atak olduğu halde, daha sonra bunu taşımaktan kaçınıp kenara çekilen insanlar ne kadar yakınınız olurlarsa olsunlar, ne yazık ki zarar verirler. Bu tipler genellikle dinlemeyi bilmez, kendilerinin anlatacak birşeyi olduğunda (ki; ne hikmetse her zaman anlatacak birşeyleri vardır) cümle alemin susup dikkatle dinlemesini beklerler ama karşılarındaki birşey anlatmaya başladığında söz keserek, araya girerek konuyu değiştirip gene kendilerine döndürmekte usta oldukları görülür. Çoğunun bunu bilinçli olarak yapmadığını da eklemek gerektir çünkü bu gibiler dünyanın merkezinde sadece kendilerini görürler, dolayısı ile bu tavırlarında şaşacak hiçbirşey de yoktur onlara göre, elbette onlar konuşacak, başkaları da ağzı açık dinleyecektir!.. Gözü çıkasıca süperego değil mi efendim, bunun gibi daha nelere kadirdir...



Yakın çevrenizdeki insanların bedenlerini nasıl besledikleri kadar şüphesiz ruhlarını besleme biçimleri de mühimdir. Siz siz olun, yılda en az beş kitap okumayan, okumama bahanesi olarak meşgûliyetlerini öne süren, televizyon izlemeden yaşayamayan ve televizyonu kişinin kendini donatması için yeterli bir kaynak olarak gören, dinleyeceği müziğe, izleyeceği filme popülerlik katsayısına bakarak karar veren, interneti sadece bir eğlence ve vakit geçirme aracı olarak kullanan, sizin yanınızda başkalarının dedikodusunu yapan ve küçük ya da büyük, mühim değil, yalan söylediğine tanık olduğunuz (başkalarını size çekiştiren kişi sizi de başkalarına çekiştirecektir, yanınızda yalan söylemekten çekinmeyen kişi de samimiyetle yüzgöz olmayı hayli karıştırmış demektir) kendisi inançlı olsa da olmasa da, başkalarının inançlarını eleştiren ve alay eden, şahsî açmaz ve tartışmalarını sizin bulunduğunuz ortama taşımaktan çekinmeyen şahıslardan uzak durun. Bu insanların arkadaşlığı sizi zenginleştirmez, tam tersi eksiltir, etrafınızdaki bu gibi çorak ruhlar sizin verimli düşünce tarlalarınızın zararlı çekirgesidir. Genellikle sizin inanç, ilke ve felsefelerinize saygı duymazlar, bununla da kalmaz, kendi fikirlerini durmadan dayatırlar, misaller silsilesi: ''aman ne olur sanki oturup bizimle ızgara yesen, ölür müsün, bir kadeh içsen ne çıkar yani, insan biraz etrafına uyar canım, ne yani, bu kılıkta mı geleceksin sahiden, ayy ne anlıyorsunuz bilmem şu hayvanlardan, her taraf kıl-tüy, evde oturup ne yapacaksın, sıkılırsın, öfff, nasıl okuyorsunuz Allah aşkına şu kalın kalın kitapları, kapat onu da iki çift lâf edelim vb. vb...'' Dedik ya; ruh didikleyici bu ağaçkakanlar çoğu kez ne yazık ki ''arkadaş'' kılığındadır ve insan kırmamak, üzmemek, bozmamak adına ikiyüzlü bir katlanışı göze alır. Didiklenmiş ruhuyla nihayet başbaşa kalabildiğinde ise, ilk merhalesi bunlara müsaade ettiği için kendine kızmak olan bir iç muhasebe başlayacaktır. E tabii böyle bir durumda adamda pozitif enerji mi kalır?..
Kendine acımaktan hiç vazgeçmeyen ve herkesin de aynı şekilde ona acımasını bekleyen, canı tatlı olmakla şımarıklık arasındaki çizgiyi habire çiğneyen, karşısındakinin duygularını istismar eden, sürekli işindeki meşgûliyetten, evindeki huzursuzluktan, orasının burasının ağrımasından, dış görünüşünden, hiçbirşeyin istediği gibi olmamasından, herkesin adetâ kendisine karşı olmasından, can sıkıntısından, yorgunluktan, yanlış anlaşılmaktan, parasızlıktan, trafikten, havadan, sudan, kaderinden, şundan bundan şikayet eden kişilere çok sık rastlamış olmalısınız. Onları dinledikten ve beraber zaman geçirdikten sonra kendinizi yorgun, bitkin, keyfi kaçmış hissetmeniz sizi şaşırtmış mıydı peki? Oysa ortada şaşacak birşey yok, bu gibiler insanın olumlu ve yüksek frekanslı enerjisini emerler, dolayısı ile onlarla karşılaşana kadar kendini gayet iyi hisseden siz bu etkileşimden sonra düşük frekansa geçer, enerjinizi kaybedersiniz. Hâlbûki; ''joi de vivre'' yani ''yaşama sevinci'' kutsaldır ve ihtimamla korunmalıdır. Hiçbir arkadaşlık ya da hiçbir insanî ilişki biçimi bu özdeğere karşı saldırgan olmamalıdır. Oluyorsa o ilişki sürmemelidir, konu bu kadar açık, bu kadar nettir!..




Daima beklentileri olan, herşeyi kimi koşullara bağlayan, takıntılarından kurtulamadığı gibi zaten kurtulması gerektiğine de inanmayan, korkularıyla yüzleşemeyen ve onları serbest bırakamayan, ''sevgi'' ile ''yargı''yı birbirine karıştıran, özgüven, özsevgi ve özsaygı sorunu olan, madde alemine çakılıp kaldığı için manevî boşluklar içinde yuvarlanan, doğa ve onun unsurlarından adamakıllı uzaklaşmış, hiçbir konuda dengeyi tutturamış kişiler sizi de paçanızdan tutup aşağı çekerler. Sözgelimi; aşırı titiz olan kişileri düşünün, abartılı titizlik vaziyeti kişinin varlığından temizlemek istediği halde bir türlü temizleyemediği, arıtamadığı, bağışlayıp serbest bırakamadığı şeyler olduğuna işarettir. Tutumluluk ile cimrilik nasıl farklı kavramlarsa temizlikle titizlik te öyledir, burada gereklilik ve denge mühimdir. Zaten bu dengeleri tutturabilenler arasından enerji vampirleri de pek çıkmaz...


Hülâsa; size iyi gelmeyen, yoran, üzen, sıkan, bunaltan yani kendinizi kötü hissettiren insanlar en yakınınızdakiler bile olsa onlarla aranıza mesafe koymanız gerektiği çok açıktır. Bana kalırsa insanı asıl zorlayan şey, içinden ''haaaayııııır!!!'' diye haykırmakta olduğu halde bunu kendisine hissettiren kişinin yüzüne şu ya da bu sebeple söyleyememektir. Buradan hareketle, ''hayır'' demeyi öğrenmek ve herbirimizin içinde muhakkak varolan o ''aaa, yeter ama!'' noktasını kimseye çiğnetmemek gerekir. Aksi halde kendinizi yeterince dürüst hissetmediğiniz gibi, haksızlığa uğramışlığın içsel öfkesi tarafından da kemirilirsiniz ki, bu sizi hasta edebilecek kadar güçlü bir etki dahî yaratabilir. Yeri ve zamanı geldiğinde ''benden bu kadar, herkes yerinde sağolsun'' demeyi bilmek ve köhnemiş ilişkilerin tozunu bir güzel almak gerekir. Çünkü insanın ''kendisi'' de önemlidir, ''peki fedakârlık, sevgi, bağlılık, vefa, anlayış, hoşgörü falan ne olacak o zaman?'' diye soranlara ise tarafımdan ''bütün bunların karşılığı eşittir benim azalmam, tükenmem ise hiç almayayım, o kadar da değil, yok canım!'' cevabı verilir ve nokta konulup yazı bitirilir... (Ruhsal Korunma Teknikleri/Denning&Phillips-New Age Yayınları ve Kutsalca Yaşamak Üzerine/Neale Donald Walsch-Dharma Yayınları; bu iki kitaba, yazarlarına, çevirmenlerine, yayıncılarına, yazıma notaları ile eşlik eden büyük müzisyen Frèdèric François Chopin'e ve hazır olduğumda beni bütün bu bilgilerle buluşturan evrenin yüce bilincine bütün varlığımla teşekkür ediyorum, namaste...)

4 yorum:

Navanalini D D dedi ki...

''Er yad a geç zamanın aynası gerçeği yansıtır.''Dileğim çevremizde yaşamın dengelerini bozan varlıkların bir gün gerçeği bulmaları ve onlar için her zaman dua ediyorum.Yazınız güzel resimler neden korkuç?
Sevgiler
navanalini

Handan Demiralp dedi ki...

Sevgili Navanalini, gönderdiğiniz ''Ayna Çalışması'' aslında bütün suallere kafî miktarda cevap veriyor. Hepimiz herşey olduğumuz için, yalancı, sahtekâr, bencil, aymaz, geçimsiz, merhametsiz, kaba vb. bu iç hesaplaşmaların yansımasıdır belki de o resimler. Yüzleşmelerimizi tamamlayıp ışığa erebilmek ve yapamayan, hâlâ çabalayanlar için elbette dua etmek tek gayretim, dileğim. Çünkü önemliyiz, çünkü önemliyim. Pozitif ışığınız ve sıcaklığınız için şükranla, daima sevgiyle...

ERDIL dedi ki...

Kararsizlik !
Yan taraftaki piyonanin etrafa sactigi müzigi icime doldurduktan sonrami okumaliyim yazini ?
Yoksa okurken bana eslikmi etmeli ?
"Que va!"
Ilk önce resimlere bakarak icerikligini merak edip kendi kendime analizmi yapmaliyim.
Yoksa cevremin parcalarinimi yaziya serpistirmeliyim.
Yorum yapmadan okumaliyim...
Sevgiler kizim.

Adsız dedi ki...

Yine çok anlamlı konulara dikkatimizi çektiğiniz için öncelikle size çok teşekkür ediyorum. Sabah yazınızı okudum, çok beğendim, zamanım olmadığı için çok istememe rağmen yorum yapamadım. Okuldan gelince tekrar okudum, yorum yapıp düşüncelerimi paylaşmak istedim.

Çocukluğumuzdan bugüne bizlere yanlış öğretilen bazı kavramlar var. Hep bizlere kafa dengi, benzer arkadaşlar seçmemiz öğretilir. Buna karşı değilim. Lakin benzerlikler ilişkilere güzellikler katarken farklılıklar da ilişkileri ve kişileri zenginleştirir, geliştirir. Bilinçli eleştiriler ( burası çok önemli ) bizleri geliştirir. Eleştiren kişi eleştirdiği konuda bizden daha üst bilinçte olmalı ki bizim için önemli olsun. Eleştiri yapacağım derken çamur atanları bu düşüncemin dışında bırakıyorum. Bir de eleştirenin niyeti bence çok önemlidir. Amacı bizi yıpratmak mıdır yoksa kişisel gelişimimizi geliştirmek, farkındalık yaratmak için midir buna bakmak gerekir. Takdir edilmek, övgü sözleri duymak elbet güzeldir. Ama bilinçli kişilerin yüzümüze yaptığı eleştiriler de güzeldir, bence gerekliliktir. Diğer taraftan birinin bizi eleştirmesi bizi sevmediği anlamına gelmediği gibi, bizim birini eleştirmemiz yine bizim o insanı sevmediğimiz anlamına gelmemelidir.

Toplumun çoğunluğuna baktığımız zaman sevgi, hoşgörü kültüründen çok korku kültüründe yetiştiğimizi gözlemliyoruz. Bir sözü defalarca sevgiyle söylediğimizde anlaşılmazken eleştirdiğimiz zaman daha iyi anlaşılabiliyoruz. Belki bu bize çelişki gibi gelebilir ama gerçek. Korku kültürüyle davranan bir müdürle beş yıl çalıştım. Herkes ama korkudan ama sorumluluktan tüm kurallara uyarken, sevgi ve hoş görüyle davranan müdürde tüm sorumluklarını unuttuğuna, bu iyi niyeti suiistimal ettiğine çok tanık oldum. Yoksa kalp kırmayı kim sever?

Bizlere hep uslu çocuk olmamız, her şeye "evet" dememiz öğretilir. Bu da yanlıştır. Çocuk ve kişiler gerektiğinde "hayır" da diye bilmelidir. Hayır dediği, "hayır"ı öğrendiği zaman kişi özgürleşir. Bugün hayır diyemediği için birçok insan "mış" gibi davranır. Bir yere gitmek istemeyen kişi "gitmek istemiyorum" diyebilmeli. İçki, sigara içmek istemeyen kişi de bunlara hayır diyebilmedir. Birilerini mutlu etmek adına kişi kendinden ödün veriyorsa, başkalarına saygı duyarken kendine saygısız davranıyor demektir. Kendine saygısı olmayan insanın da başkalarına saygısı olamaz. Ya da olsa da "mış" gibi olur…

Çok uzun oldu, okumak için ayırdığınız zamanınız için çok teşekkür ediyorum…

Sevgim ve saygımla… Nurcan