JellyPages.com

Salı, Mart 11, 2008

Salida de Emergencia/ Acil Çıkış Kapısı...

Dün buz gibi olan hava bugün bahara döndü, Madrid'in havasını da kendime benzettim ya, doğrusu bravo bana! Bir gün önce atkılara, eldivenlere bürünmüş olan millet bugün soyundu, dökündü. Parklar, bahçeler yeniden doldu. Dolan birşey daha vardı ki; o da benim buradaki süremdi. Havaalanından otele gelişim dışında başka hiçbir taşıma aracına binmedim, ayaklarımı seveyim:)Gitmeden önce çıktığım son yürüyüşte Puerta de Toledo'nun bir de akşamüstü fotoğrafını çekeyim dedim, aha da az önce çektim...

Almudena Katedrali içindeki şapellerden birinde çıkıverdi karşıma. Dini bütün katolikler için böyle büyük dinî merkezlerde aile mezarlığı sahibi olmak başka bir anlam taşır. Benzerleri Roma'da da vardır. Ailelerin isimleri yazılı demir parmaklıklar ardında bir sunak, aile fertlerinin arada gelip ölmüşlerine dua etmeleri için kırmızı kadife kaplı sıralar, çiçekleri sık sık değiştirilen vazolar ve üstüste dizili mermer mezarların bulunduğu ''capella/şapel'' denilen bu bölümlere her zaman girilmez. Parmaklıklar genellikle kilitli olur, dışarıdan bakarsınız. Ben dün oflaya puflaya bulunduğu tepeciğe tırmanıp katedrale girdiğimde ortalıkta benden başka kimse yoktu, öyle ki lâmbalar bile sönüktü. Meğer burası da restorasyon geçirmekteymiş, başımı yukarı kaldırıp muhteşem kubbeye baktığımda kurulu iskeleleri görünce farkına vardım. Yani koca katedral içinde bir ben, bir de tepede çalışan işçiler. Eh, bana ne, ben gezmeme bakarım. Onlarca şapel vardı katedralin içinde, ayrıca yürüdüğüm zemin de baştan sona üzeri yazılı, mermer plâkaların altında sonsuz uykularını uyuyanların mezarlarıydı. Mecburen bunlara basılıyor tabii, çünkü bütün zemin mezarlık gibi. Karanlık ve soğuk katedralin koridorlarında ayak seslerim yankılanıyordu. Neden sonra farkettim ki, bir aile mezarlığının parmaklığı hafif aralık, itip girdim ama içerisi çok karanlık. Duvar boyunca sıralı mezarlar üzerindeki isimleri bile tam seçemiyorum. Neredeyse bütün sülale buraya defnedilmiş, bazıları üstüste gömülmüş olmalı ki, aynı mezar kapağında birden fazla isim ve farklı vefat tarihleri var. Yakılıp külleri mermer odacıklara konmuş olanlar ayrı, bu aile herhalde Madrid'in köklü ailelerinden olmalı. Derken...

Kütedenek çarptım birşeye, elimle yokladığımda cam olduğunu farkettim. İş fotoğraf makinemin flaşına düştü mecburen, flaş çakınca bir de baktım ki meğer hiç istemeden cam muhafaza içinde yatan Hz.İsa'yı rahatsız etmişim! Kendisine çektirilen acılara soylu bir inançla tahammül eden ve gerildiği çarmıhta ölen büyük peygamberi dua ile selâmladım. (Bu tasvirin bir eşi İstanbul St.Antoine Kilisesi'nde görülebilir, bunu şimdi hatırladım) Daha sonra uzun müddettir kimsenin uğramadığı belli olan dua sıralarına oturdum, kubbede çınlayan rüzgârın ıslığını ve çoktan ölüp gitmiş olanların derin sessizliğini dinledim. Uzun uzun, içtenlikle dua ettim...

İspanyolların bu hayvanlarla derdi nedir, hiç bilemedim. Hem sembol olarak kullanır ve değer verirler, hem de arenalarda güreşip sonunda öldürürler! ''Toro'' dendi mi İspanya'da akan sular durur, hani denebilir ki bu memleket biraz da boğalardan sorulur. Burada da bir caddeye vermiş işte adını, bu yaman çelişki hep şaşırtmıştır benim gibi İspanyolları pek seven bir kadını?!!..

Santa Maria Real de La Almudena'nın en yüksek kubbesi üzerindeki rûzgâr gülüne takıldı gözüm, işaret ettiği tarafa dönüp baktım, aaa, o da ne, yönü Ankara'yı gösteriyordu? Ne yani, şimdi ne var-ne yok toplayıp geri dönmek mi gerekiyordu? E hani bu muzip rûzgâr dün bu taraftan esmiyordu? Bulunduğum yerden zıplayıp üflesem acaba yönü değişir miydi, hani denesem diyordum, Madrid bana ''hadi bakalım, evli evine, köylü köyüne'' demekten acaba vazgeçer miydi? Denedim de nitekim; ama rûzgârın sert nefesi benim üfürüğümle alay eder gibi yüzümü yalayıp geçti, Madrid bana ''kal'' demedi yani, sanıyorum ''ait olduğun yere dönmelisin'' demeyi seçti. Yaaa, işte böyle sevgili dostlar, ne de olsa sayılı gün, su gibi akıp geçti. Ama güzeldi, çok güzeldi. Yabancı bir memleketin başkentinde yaşadığım bu birkaç günlük yalnızlık bana gerçekten çok iyi geldi. Şimdi artık ''acil çıkış kapısı''nı kullanarak memlekete dönme vakti. Recordami Madrid, belki gene gelirim, sakın unutma beni...
Posted by Picasa

2 yorum:

yass dedi ki...

cok cesurca, ben okurken bıle tedırgın oldum ..hayatta oyle yerlere gıremem. gırsem bıle etsınde uzunca bır muddet kalırım. ınsan tasvırlı heykellerden, bal mumlarından cok korkarım.. kucukken mevlana turbesınde gormustum ılk bu heykellerı..ve o an konya benım ıcın bıtmıstı:)

Handan Demiralp dedi ki...

Sevgili Yass; pekâla elbette ama gene de benden bir ''niye?'' Çünkü; bilirsin, çoktan ölmüş olanlardan yahût balmumu tasvirlerden zarar gelmez insana, ''kötü'' olup, bir de üstüne üstlük halen yaşıyor olanlardan korkmalı asıl. Konya'yı bu sebeple bitirmiş olmak? Yazık... Yeniden gözden geçir kararını bence, korkularınla yüzleş, tedirginliklerinle de. Belki halletmen mümkün olur böylece. Benden sana sevgiyle, teşekkürle:)