Program sunucusunun sekiz günlük Kıbrıs seyahati nedeniyle ''Benim Güzel Bahçem'' ekibinin zorunlu yoğun çalışma dönemi, haftalık çalışmaları yağmur vurmuş, çekimler ertelenmiş. Artık ertelenecek hali yok, yağmur da yağsa, sel de götürse bahçeyi çekilecek kardeşim! Sırtta yağmurluk, ayaklarda 41 numarala sarı çizmeler, yerler çamurmuş ne gam, ''the show must go on''. Her zamanki gibi; iş beklemez, yayın durmaz...
Kamera kıymetli; ıslanırsa iyi olmaz. Yağmurluklardan biri de onun için, biz ıslansak ta dert değil ama kamera olmazsa çekim olmaz, kameramanlar ıslanmakta, kameramız kuru:)
''Taş taşırım, lâf taşımam'' demiş ya bizim çatlak sunucu; geçmiş kayrak taşlarının başına, ''çim derz'' için arada bırakılan boşlukları yoklamakta. Niçin? Efenim; karıncalar varmış, yuvaları bozulmasınmış, rahatları kaçmasınmış. Yağmur telâşı işte, karıncalar işlerini bilir bilmesine de bizim sunucuya anlatması zor bunu, neymiş efenim, ''doğa boşlukları sevmezmiş'', sana ne be kadın, otur oturduğun yerde, karıncaların derdi seni mi gerdi? Kendini düşün sen asıl; doğal olaylar karşısında karıncalardan daha savunmasızsın , bak ıslanmışsın işte! Deli midir nedir yahû? Tövbe tövbeee!...
Program evimizin verandası önündeki ''süs bitkileri'' bölümüne geçen haftalarda dikilen sarı gül tutmuş, hem de yerini sevmiş, ne güzel. Lâvantalar arasında şıkır şıkır gülümsemekte, üzerinde minik yağmur damlacıkları ile. Bir hafta sonra öteki tomurcuklar da açılıp saçılır, seyrine doyum olmaz. Diktiğinin tutması, ektiğinin çıkması öyle olağanüstü birşey ki; suratsız gökyüzü altında, yağmur eşliğinde saatlerce çalışmaya değer! Çiçekten, tohumdan, topraktan uzak ne kadar boş vakit geçirmişiz meğer? Bundan böyle gayrı bizi kimse bunlardan alıkoyamaz, haa, öte yandan; ''yolcudur artık bizim Abbas, rivayet odur ki bağlasan durmaz''. Sepetim dopdolu dönebilmek ümidi ile, hepinize çiçeklerce sevgi+selâm...
Kamera kıymetli; ıslanırsa iyi olmaz. Yağmurluklardan biri de onun için, biz ıslansak ta dert değil ama kamera olmazsa çekim olmaz, kameramanlar ıslanmakta, kameramız kuru:)
''Taş taşırım, lâf taşımam'' demiş ya bizim çatlak sunucu; geçmiş kayrak taşlarının başına, ''çim derz'' için arada bırakılan boşlukları yoklamakta. Niçin? Efenim; karıncalar varmış, yuvaları bozulmasınmış, rahatları kaçmasınmış. Yağmur telâşı işte, karıncalar işlerini bilir bilmesine de bizim sunucuya anlatması zor bunu, neymiş efenim, ''doğa boşlukları sevmezmiş'', sana ne be kadın, otur oturduğun yerde, karıncaların derdi seni mi gerdi? Kendini düşün sen asıl; doğal olaylar karşısında karıncalardan daha savunmasızsın , bak ıslanmışsın işte! Deli midir nedir yahû? Tövbe tövbeee!...
Program evimizin verandası önündeki ''süs bitkileri'' bölümüne geçen haftalarda dikilen sarı gül tutmuş, hem de yerini sevmiş, ne güzel. Lâvantalar arasında şıkır şıkır gülümsemekte, üzerinde minik yağmur damlacıkları ile. Bir hafta sonra öteki tomurcuklar da açılıp saçılır, seyrine doyum olmaz. Diktiğinin tutması, ektiğinin çıkması öyle olağanüstü birşey ki; suratsız gökyüzü altında, yağmur eşliğinde saatlerce çalışmaya değer! Çiçekten, tohumdan, topraktan uzak ne kadar boş vakit geçirmişiz meğer? Bundan böyle gayrı bizi kimse bunlardan alıkoyamaz, haa, öte yandan; ''yolcudur artık bizim Abbas, rivayet odur ki bağlasan durmaz''. Sepetim dopdolu dönebilmek ümidi ile, hepinize çiçeklerce sevgi+selâm...
3 yorum:
Güle güle git delilerin alâsı. "Kıprıs Türktür Türk kalacak," diye iki posta kanımı verdiğimi de hatırlat onlara, ona göre.
Oya can; selâmın ve hatırlatman başım üzerine, elbet söylerim. Sana da kuyruklu-kuyruksuz cümle evlâdınla çikolata evinde huzurlu dinlenmeler dilerim:) Hepinizi öptük biz...
Sihhatinizi unutmayin.Bahcem de bir cay ikram etmek isterdim.
Saygilar
Yorum Gönder