Her ne kadar Roma'ya turla gitmemiş olsak ta, genel nitelemelere göre orada ''turist'' sayılıyorduk. Zaten Roma'nın gezilip görülecek yerlerinde dolanmakta olan insanların önemli çoğunluğu turistlerden oluşuyor. Gerçek Roma'lılar sanırım hoş kafelerde oturup ''gelato'' yer veya kahvelerini içerken önlerinden akıp giden bu kameralı, fotoğraf makineli, heyecanlı tuhaf insan kalabalığına bakanlar oluyor. Kaldı ki; milletin işi gücü var tabii, ufak arabaları ve motorsikletleri ile oradan oraya koşuşuyorlar. Dar sokak aralarında park etmiş arabalara baktığınızda on tanesinden yedisinin Smart olduğunu görüyorsunuz. İstanbul'da gördüğümüz koca arabalar, hele hele jipler falan hiç yok Roma'da, otomobil tercihlerini şehir içi ulaşımı kolay kılacak modellerden yana kullanıyorlar. Büyük çoğunluk ise zaten araba değil, motorsiklet kullanıyor. Bisiklet kullananlar da gördüm. Şehir metrosu kısa mesafeli olmasına rağmen rağbet görüyor ama daha çok otobüs kullanılıyor zannediyorum. Biz tren, otobüs ve metro kullandık, hepsi ucuz, pratik ve rahattı. Roma'nın beyaz taksilerini kullanan turistler de vardı tabii. Yürümeyi tercih edenler için de uygun bir şehir Roma, saatlerce yürüyebiliyorsunuz, yorgunluğunuzu ancak mola verdiğinizde anlıyorsunuz. Şehrin piazza denen meydancıkları yürümekten tabanları ağrımış turistler için keyifli dinlenme alanları. Mutlaka bir havuz ya da çeşme oluyor bu meydanlarda, elinizi yüzünüzü yıkayıp bir kenarda oturarak soluklanabiliyorsunuz...
Kentteki binalar genellikle çok eski, öyle dev apartmanlar, plazalar falan yok. Kimilerinin ahşap pencerelerinin plastik çerçeve ile değiştirilmiş oluşu dışında gözünüzü tırmalayan bir yapıştırma yenilik yok. Mimarî özellikler korunmuş. Arka balkonlarda makaralı sistemle işleyen çamaşır ipleri görülüyor, çamaşırlar hafif esen rüzgârda salına salına kuruyor. Bazen de ansızın bastıran yağmurla ikinci kez yıkandıkları oluyor. Bu arka balkon manzaraları Roma'ya sevimli bir sıcaklık katıyor...
İşte Roma'dan bir sokak görünüşü, genellikle caddelere bağlanan böyle dar sokaklar var...
Burası da Roma'ya giden her turistin uğramadan geçmediği yerlerden biri; ''İspanyol Merdivenleri''. Bahar mevsimi yaşandığından bolca çiçekli ve tabii gayet kalabalık. Roma'nın bu semti tanınmış moda markalarının mağazaları ve emsallerine kıyasla oldukça pahalı olan restoranlar, kafeler, alış veriş merkezleriyle dolu. Bizim paramızla 1000 YTL civarında dolaşan ayakkabılar, çantalar ve feci pahalı kıyafetler var mağaza vitrinlerinde, yani bakıp geçiyorsunuz sadece...
Benim takıldığım Roma evi balkonlarından biri daha, klasik terracota renginde, yeşillikli, huzurlu...
Roma'da yolunuz sık sık çiçekler tarafından kesiliyor. Balkonlarda, sokaklarda, pencere önlerinde hep çiçek var. Kutsal mekânlardaki sunaklarda, vazolar içinde taze çiçekler hiç eksik olmuyor. Bizim otelin lobisindeki büyük cam vazolara her sabah iri sümbülteberler yerleştiriyordu bir kadın görevli, baygın kokuları ile başınızı döndüren bu gibi çiçekler her zaman karşınıza çıkıyor, koparıp zarar veren kimseyi de görmedim doğrusu. Olması gereken de zaten bu. Güller açmaya hazırlanıyordu biz oradayken, Akdeniz yasemenleri ise çoktan açmıştı, narenciye ağaçları altında özellikle durup soluklandık, çiçek kokuları ile ferahladık...
Sayfama bakınıp detayları anlamaya çalışmamış bir vatandaşımız yazmış; ''sen hristiyan olmalısın, bana dinini anlatsana, siz niye İsa'ya inanıyonuz bakiym, çok merak ediyorum'' diyerek dökmüş incilerini, şimdi ben bunu hemen döveyim mi, yoksa yarına erteleyeyim mi? Hani belki az biraz düşünüp kafasına dank edebilir diye! Ulan kardeşim, gidilen ülke İtalya, şehir Roma, bu kadar mı dangalak olunur ya? İki melek, bir azize gördün diye, tövbe tövbe! Ayrıca; eğer sen müslümansan zaten senin de Hz.İsa'yı Allah'ın gönderdiği peygamberlerden biri olarak kabûl edip O'na inanma şartın var, alooo, aç bir bak istersen ha? Valla kusura bakma, Roma'da camii bulup çekemedim resmini, malûm bu şehir katolik inancının başkenti, ''aptala malûm olur'' diye de bir kelâm vardır ama? Hadi gene neyse, ben susayım, çektiğim resimler konuşsun...
Ansızın bastıran yağmurlar en çok parmak arası terlikli, bermudalı şaşkın turistleri vurdu, başta çekinen ayaklar giderek su birikintilerine uydu, şapada şupada yürüdü millet. Şemsiyesi olmayanlar üç ilâ beş Euro arasında satılan dandik şemsiyelerden alıp kısmen yağmurdan korundu. Bu şemsiyeleri köşe başlarında satan esmer vatandaşların başta beş Euro fiyat çekip, sonradan üçe indikleri görüldü, kendi şemsiyesi benim gibi kırılıp kullanılmaz hale gelen turistler mecburen üç Euroya kıyıp şemsiye edindi lâkin ayaklar gene sudaydı tabii:) Vatikan şehrini korumakla görevli özel muhafızlar ki; kendilerine ''İsviçreli Muhafızlar'' denmekte ve bu gayet özel seçilip yetiştirilmiş genç arkadaşlar halen Michelangelo ustanın zamanında kendileri için çizip tasarlamış olduğu üniformaları giymekte, onlar derhal yağmur posizyonu alarak pelerinli yağmurluklarına büründüler. Çocuklar dışında hiçkimse ile fotoğraf çektirmeyen ve gerektiği durumlarda sert tavırları ile bilinen muhafızlara ancak uzaktan bakılabildi, zoom ile fotoğraflarının çekildiğinden yağmur dışında kimsenin haberi olmadı...
Bu turist te Vatikan şehrinin ünlü St.Pietro Meydanı'nda durup düşündü, hristiyanlığı ilk kabûl edenlerden olup Hz.İsa'nın havariliği mertebesine gelen, inancından dönmediği için öldürüldükten sonra aziz ilân edilen ve şimdi bütün inançlı hristiyanların mezarını ziyaret ederek hacı oldukları kutsal kişinin kurbanı olduğu yaman çelişkiyi mi, yoksa şu bizim meşhur Bernini'nin tasarlayıp inşa ettiği muhteşem meydanın eski zamanlardaki halini mi, artık orası bilinmez. Belki biraz da heyecan vardır içinde şaşkın turistimizin, hayranı olduğu usta Michelangelo'nun ''master piece'' olarak nitelenen ''Capella Sistina''sı ve muhteşem ''Pieta'' heykeli aha da bu geride görülen yerdedir ya, az sonra göreceklerine ruhunu hazırlamaktadır, kimbilir? İnsanın çocukluğundan beri ansiklopedi sayfalarından görüp hayran kaldığı eserlere bir nefes payı kadar yaklaşması o kadar da kolay değildir. Arkada görülen dikilitaş St.Petrus'un öldürüldüğü yerdir. Burası insanın içinden ''quo vadis domine?'' sorusunu geçirtir. Devamı? Elbette gelecek. Hikâyemiz meşhur Vatikan ile sürecek. Hele bismillah deyip Papa'nın kapısını tıklatalım bakalım, şu fanî gözlerimiz daha neler neler görecek...
6 yorum:
Romayi bundan iyi anlatamazdiniz.Bravissimo.20 sene evvel Romada ki cektigim resimlerle
karsilastirdigimda.Degisen tek sey
arabalarin cogunun bir tekerlek sayisi daha arttigini gördüm.Eskiden üc tekerlekli arabalar vardi.(Eger Istanbul'da bu bu resimlere benzerlerini cekmis olsaydiniz.O zaman nasil olurdu komentar merak ediyorum.Benim oturdugum sehirdeki
yanliz sokaklardaki agac sayisi 80 bin hele en ufak dalina dokunun Pencerenize gelen dali bile koparamazsiniz.Alacaginiz cevap o sizden önce oradaydi olur.Istanbulla geldigim zaman yürüyerek dolastigim zaman taniyabiliyorum.20 sene sonra Roma nin fotoraflarini cekseniz degisen sey cok az olacaktir.Istanbul icin bir sey diyemem.Blog' umda Beylerbeyin eski bir resmini yayinladim farki daha iyi anliyor insan Anadolu yakasi ne kadar degismemis olsa bile. 3 günü bu kadar dolu dolu aktardiginiz icin tesekkürler.
Görmeyi gerçekten çok istediğim bir yer sayende oldukça bilgi edindim sağolasın, terracota balkona bayıldım...
Ne kadar keyifle okuyorum yazılarınızı bilseniz.
Teşekkür etmek istedim.
Sevgilerimle.
Ömer F.Özbek
Herkese gönülden teşekkür ile, sağolun:) ''Trevi Çeşmesi'' sadece bir fotoğrafla kalmayacak elbette, daha yayınlanmayı bekleyen onlarca fotoğraf var Roma arşivinde. Sıra ile yazıp yayınlıyorum, arkası gelecek. Hep birlikte Roma ve Napoli'de dolaşmaya devam edeceğiz daha bir süre. Sevgimle...
Ne güzel dolu dolu yaşamışsınız. Ayrıntıları hiç kaçırmadan. Yalnız ben taktım tabii. O kim ?
Biri hristiyanlıktan falan bahsedip teoloji/ilahiyat pırrofesörlüğü mü yapıyor. Maaşallah...ayıp ya ayıp. Ne diyeyim ki, hem de size. Bu kafalar bizi nerelere götürdü, nerelere götürecek. Ben o vatandaşa burdan diyeyim ki, lütfen Handan Hanım'ın çektiği fotoğrafları dışında,genel olarak yazdıklarına da bir zahmet bakarsanız, tek bir satırında "kutsala saldırmadığını" görürüsünüz. Ama diyorsanız ki "valla okuyamadım sadece bir iki fotoğrafa baktım, fetvayı verdim !" e o da sizin bileceğiniz iş. Vebal alırım diyorsunuz yani. Hem de "kutsal adına" yapıyorsunuz bunu...
Devam edin o zaman.
Selametle...
Baver Beyciğim; gülüp geçmek gerek belki ama ben de sinirlendim doğrusu! Ambalaja bakıp içiyle hiç alâkadar olmamak moda ya zaten, hayır, bir de ''siz niye ona inanıyorsunuz da buna inanmıyorsunuz'' falan gibi saçmalamalar tepemi attırdı! Sana ne yâhû; adı üzerinde ''inanç'', kim ne karışır, niye karışır? İşte bunlar Hz.İsa formu ve ikona falan gördüklerinde tükürenler, küfredenler, oysa biz kendi inancımız adına bu tarz şeyleri kimse yapsın istemeyiz. Herkesinki kendine, değil mi ya? Sağolun, selâm ve sevgi ile...
Yorum Gönder